Şükrü M. Elekdağ
Tehcire tabi tutulanların zarar görmelerini önlemek için gösterilen çabalar Sevk ve İskan Geçici Kanunu’nun uygulanmasına ilişkin olarak birçok kanun geçirilmiş ve hükümet talimatı hazırlanmıştır.
Bu kanun ve talimatlar, tehcire tabi kişilerin kafile halinde nakledilirken can ve mallarının muhafız müfrezeler tarafından korunmasını, yolda yiyeceklerinin sağlanmasını, yeni yerleşim yerlerinde konutlara yerleştirilmelerini, sağlık durumlarının kontrol edilmesini, üretici hale getirilmeleri için gerekli önlemlerin alınmasını ve bu amaçla kendilerine gerekli donanım ve malzemenin sağlanmasını,
terk ettikleri yerlerde kalan mal, eşya ve menkul değerlerine takdiri-kıymet komisyonlarıyla kıymet biçilip bedellerinin kendilerine ödenmesini ve tehcir edilen kişilerin can, mal ve namuslarına saldırılması halinde suçluların şiddetle cezalandırılmasını öngörmektedir.
Bu yasa ve talimatlar, Osmanlı Hükümeti’nin, Ermeni halkının naklinin azami düzen ve güven içinde ve kabil olduğu kadar zahmetsiz koşullarda yapılması amacıyla, somut, gayet titiz ve insancıl bir çaba gösterdiğini ortaya koyuyor.
Nitekim 27 Mayıs’ta yapılan Bakanlar kurulu müzakerelerinde tehcirin uygulanmasıyla ilgili olarak şu kararlar alınmıştır: Bu sebeple mezkr tezkerede (İçişleri Bakanlığı’nın 270 sayılı tezkeresi) açıklandığı gibi, isimleri zikredilen köylerde ve kasabalarda yaşayan Ermenilerden nakli gerekenlerin tespit edilen iskan mahallerine refah içinde ve zarar görmeden ulaştırılmaları ve yerleştirilecekleri yerlerde istirahatlarının temin edilmesi gerekmektedir.
Ayrıca can ve mallarının korunması suretiyle yerleşim mahallerine ulaştıklarında tespit 20 edilen yerlere iskan edilinceye kadar muhacirlere ait ödenekten iaşeleri; geçmişteki mali ve ekonomik durumlarına göre mal ve arazi tahsisi; içlerinden muhtaç olanlara Hükümet tarafından mesken inşası, çiftçi ve sanat erbabına tohumluk, alet ve edevat tevzii;
terk ettikleri yerde kalan malları ve eşyalarının veya kıymetlerinin kendilerine uygun bir şekilde iadesi; (…) zeytinlik dutluk, bağ ve portakallıklar ile dükkan, han, fabrika ve depo gibi akarların açık artırma ile satılarak veya kiraya verilerek elde edilecek meblağların kendilerine verilmek üzere sahipleri namına emaneten mal sandıklarına konulması;
zikredilen işlemlerin yerine getirilmesi için gerekecek masrafların Muhacirler Fonu’ndan ödenmesi konusunda zikredilen Bakanlık tarafından düzenlenen talimatın tam olarak uygulanması gerekmektedir.
Böylece terk edilen malların korunması, idaresi, iskan işlemlerinin yürütülmesi, tanzimi ve teftişi ve bu konuda Talimat hükümlerinin ve Bakanlık kararlarının esas alınması, tali komisyonlar kurularak maaşlı memur istihdamı;
bunların doğrudan İçişleri Bakanlığı’na bağlı olmaları ve bir reis ile İçişleri ve Maliye bakanlığından birer memur olmak üzere iki azadan meydana gelecek komisyonların Valilerin nezareti altında Talimatın hükümlerini icra eylemeleri tensip edilmiştir.
(Meclis-i Vükela Müzakeratına Mahsus Zabıtname Hülasa-i meali, Başbakanlık Arşivi, İstanbul, Meclis-i Vükela Mazbataları, Cilt 198, karar No. 1331/163 İskan bölgeleri ve tehcir kararının dışında bırakılanlar Tehcir başlangıçta doğrudan cephelerin güvenini tehlikeye düşüren savaş alanlarına yakın vilayetler ile Akdeniz’e bitişik bölgelerde uygulanmıştır.
Cephelere yakın bölgelerde oturan Ermeni halkının bir bölümü ordunun lojistik ikmal ve iletişimin işlevlerine sabotaj eylemleri yapıyor, Müslüman halkı katlediyor ve asilere yataklık ediyordu.
Bu nedenle, tehcirin başlangıçta, Van, Bitlis, Erzurum vilayetleri ile, Adana, Mersin, Kozan, Cebel-i Bereket kazaları, merkezi hariç olmak üzere Maraş mutasarrıflığı, Halep vilayetinde, İskenderun, Beylan, Antakya kazalarında uygulanması kararlaştırılmıştır.
Sevk edilecek Ermeni halkının da, Musul ve Zor mutasarrıflıklarına, Halep Vilayeti’nin doğu ve güneydoğusuna ve Suriye vilayeti’nin doğusuna nakledilmeleri öngörülmüştür. Tehcir kararı bütün Ermenilere uygulanmamış, bazı şartlara sahip olanlar uygulamanın dışında bırakılmıştır.
Dahiliye Nezareti’nden vilayet ve mutasarrıflara verilen talimat gereğince, ticaret yapan devlete sadık Ermeniler, güçsüz kadınlarla askeri imalathanelerde çalışanlar, Ermeni Katolik misyonerleri, Düyun-ı Umumiye’deki Ermeni memurlar, Ermeni mebus ve aileleri, sevk edilmemiş olan Protestan Ermeniler, şimendifer memurları ve ameleleri, yetimhanelerdeki öğretmenler ve çocuklar, Ermeni subay ve askerlerinin aileleri, Ermeni sıhhiye subaylarının aileleri, hasta ve ama Ermeni aileleri tehcire tabi tutulmamıştır.
İstanbul, İzmir ve Halep’deki geniş Ermeni nüfusu da tehcir dışında bırakılmış ve bu toplumlar yaşadıkları kentlerdeki Türk/Müslüman ahalinin de maruz kaldığı açlık ve bulaşıcı hastalıklar gibi sıkıntılar hariç, savaştan zayiat vermeden çıkmışlardır.
Zorunlu göçte karşılaşılan düzensizliklerin yol açtığı kayıplar Osmanlı Hükümeti karşılaştığı büyük ve acil iç ve dış tehditler nedeniyle devletin varlığını korumak ve yurt topraklarında ilerleyen düşman ordusuna karşı savaşan Osmanlı ordusunun ardını emniyete altına almak maksadıyla, benzer tehlikelerle karşılaşan tüm devletlerin almakta tereddüt göstermeyecekleri bir önleme başvurarak, savaş bölgeleri yakınlarındaki Ermeni halkını güneydeki Osmanlı topraklarından Suriye vilayeti ile Irak’ta ikamete mecbur etmiştir.
Bu önlem, düşmanla işbirliği yaptığı sabit olan ve bunu bir iftihar vesilesi olarak ilan eden bir topluluğun zararlı faaliyetlerinin önlenmesi ve Sarıkamış felaketinden sonra zayıflayan ve Rus ordusu karşısında geri çekilen Osmanlı ordusunun savaş direncinin muhafazası açısında yaşamsal önemdeydi. 1915 Haziranı’ının başından itibaren Maraş’tan Bursa’ya kadar uzanan bölgede birçok Ermeni isyanı baş göstermiş ve Ermeni çeteleri Türk ve Müslüman halka saldırmıştır.
Bu tür olayların artması üzerine, tehcir uygulaması, isyan çıkaran ve Ermeni komitecilerine yataklık eden diğer vilayetlerdeki Ermenileri de kapsamıştır. Bu durumda Ermenilerin iskan edilecekleri mıntıkalar genişletilmiş ve Kerkük Sancağı ile Suriye’nin Havran ve Kerek sancaklarındaki köy ve kasabalara da Müslüman ahalinin nüfusunun %10’u oranında yerleştirilmişlerdir.
21 1915’te çöküş sürecinin son aşamasını yaşayan ve devlet kurumları zafiyete düşen Osmanlı İmparatorluğu, ölüm kalım mücadelesi verdiği bir dünya savaşı ve iç isyan ortamında, imkanlarının ötesinde zorlanmış ve yönetim yeteneğini büyük ölçüde kaybetmişti.
Böyle bir ortamda yürürlüğe koymak zorunda kaldığı tehcir kararını tüm iyi niyetine rağmen gerekli disiplin ve düzenle uygulayamamıştır. Bu durumda, tehcir sırasında Ermeni kafilelerin kayıplara uğramaları kaçınılmaz olmuştur.
Savaştan kaynaklanan genel asayişsizlik ve tehcir öncesinde Ermeni çetelerin Müslüman halka karşı uyguladıkları katliamların toplumlar arasında körüklediği kin ve intikam duyguları nedeniyle tehcir edilen kafilelerin saldırı- saldırılardan korunması son derece zorlaşmıştı. Hükümet göçe tabi tutulan halkın can ve mal güvenliğini elinden geldiğince önlemeye çalışmış ve sorumlu gördüğü kimseleri de cezalandırmakta en ufak tereddüdü göstermemiştir.
Bunlara ilaveten, savaş günlerinin güç koşullarında araç, yakıt, gıda ilaç sağlama imkanlarının son derece kısıtlı olmasının yanında ağır iklim şartları ve salgın hastalıklar da kafileler üzerinde ciddi tahribat yapmıştır. Bu bağlamda unutulmaması gereken, bu ağır koşulların sadece Ermeniler için değil, tüm Osmanlılar için de aynen geçerli olduğudur.
Fakat tabiatıyla kayıpların önemli bir bölümü, 1914-1922 yılları boyunca Ermeni çetelerinin saldırılarından, iç çatışmalardan ve savaşlardan kaynaklanmıştır. Ziya Gökalp’ın “mukatele” (karşılıklı kırım) diye nitelediği bir dönemi de kapsayan bu zaman diliminde “Ermeniler Osmanlı Türklerini ve Müslüman ahaliyi çılgınca öldürmüşler sonra da kaçınılmaz olarak onların mukabelesine maruz kalmışlardır.”
Salgın Hastalıklar I.Dünya Savaşı’na ilişkin araştırmalar, bu savaşta Osmanlı ordusunu ve Ermeni, Türk ve diğer Müslüman ahalisiyle Anadolu insanlarını mahveden en büyük felaketin dehşetli salgın hastalıkları olduğunu göstermektedir. Bu felaketin boyutları hakkında bir fikir verebilmek için önce Osmanlı ordusundaki ölümler hakkında bilgi sunalım.
1914-18 yıllarında Çanakkale Savaşı dışında, savaşta ölen Osmanlı askerlerinin sayısı 60 bin, hastalıktan ölen askerlerin sayısı 400 bindir. Hastalık ölümleri, en başta tifüsten, dizanteri ve lekeli humma’dan,sonra da soğuktan ve gıdasızlıktandır. I. Dünya Savaşı’nda Türkiye, hastalıktan ölümlerin, savaşarak ölenlerden daha fazla olduğu tek ülkedir.
Doğu Anadolu’da 1914’ten sonra başlayan tifüs salgınları savaş alanını kasıp kavurmuş ve 1919’a kadar devam etmiştir. Ruslara karşı savaşan 3. Ordu’nun sadece 1915 Mart ayında yüzde 45’i salgınlardan hastalanmış ve bunların yüzde 24’ü ölmüştür. Ordu’yu bu kadar korkunç bir şekilde telef eden salgın hastalıkların, Ermeni olsun Türk olsun sivil halk üzerindeki etkisinin idrake sığmayacağı kuşkusuzdur.
Bu bakımdan, tehcir sırasında Ermeni kafilelerin başına musallat olan en büyük facia ölümcül hastalık salgınları olmuştur. Bu sırada Türk ordu birlikleri de aynı durumda olduklarından Ermeni sürgünlerin durumlarını düzeltmek mümkün olmamıştır.
Ancak, bölgedeki Türk ve Müslüman halkın da hastalıktan ve açlıktan kırıldığını unutmamak lazımdır. (Özdemir, Hikmet, Salgın Hastalıklardan Ölümler, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2005) Tehcir sırasında Ermenilerin can ve mallarına karşı suç işleyenlerin cezalandırılması Sevk esnasında Ermenilerin katledilmesi ve mallarının gaspı şeklinde cereyan eden olayların üzerine hükümetin kararlılıkla gittiği ve ilgili vilayetlere suçluların cezalandırılması yolunda talimatlar göndermiş olduğu arşiv belgeleriyle sabittir.
Sürecek
Yazı gönderi. Tınaz TİTİZ
Filed under: -GEÇMİŞE-TARİHE BAKIŞ |
Bir Cevap Yazın